EVRENİN KAVRAMI – DİDEROT’NUN DÜĞÜMÜ
On sekizinci yüzyılda Fransa’da başlayan ve insanlık tarihine yadsınamayacak katkılarda bulunan Aydınlanma Çağı’nda Denis Diderot “Lettre Sur les Aveugles” adlı kitabını kaleme aldı. Bunda evrenin varlığı-varoluşu anlam taşıyor mu, amaç gösteriyor mu? sorusuyla boğuştu. Sonuç: Hayır! Diderot böyle demiş. Daha önemlisi sen ne dersin? Bu aydın filozofu uğraştıran sorun senin aklını hiç bocalandırdı mı? Varoluşunun genel anlamı, yaşamının enikonu kavramı, varlığının nedeni, sayılı yıllarının içeriği seni hiç düşündürür mü? Niçin geldin, hangi amaca varsın? Buradan nasıl ayrılacaksın? Teist ya da ateistsin, dinini çok öneme alırsın belki ona pek aldırış etmezsin! Mal, mülk, madde düşkünüsün. Bunun tersine, para canlısı değilsin. Bunların hiçbiri soruya aydınlatıcı yanıtı veremiyor. Çünkü bu soru ince eleyip sıkı dokumanı gerektirir.
Filozof Diderot’ya karşı birkaç binyıl önce Tanrı insanı Musa tanıdığı ve inandığı Rabbe şöyle yakarmış: “Günlerimizi saymayı bize öğret ki bilgelik edinelim” ( Mezmur 90:12).Diderot insan aklıyla sonuca varmış; Musa aklın yetersizliğini bilerek tanrısal bilgeliğe seslenmiş. Diderot geçen ya da gelecek günleri sayarken onlardan bir anlam çıkaramamış; Musa günlerini sayabilmek için Tanrı’ca eğitilmeyi özlemiş. Diderot Aydınlatma Çağı’nın buluşlarına bel bağlamış; Musa bilgeliğin kaynağı Tanrı’dan aydınlanma dilemiş. Diderot şu çetin günlerin akışıyla bocalamış; Musa bunalımlı günlerine Tanrı’nın desteğini aramış. Diderot kafalı bir düşünür; bilgide-eğitimde ondan geri kalmayan Musa elden üstün el olduğunu tanımış, gözle görülemeyen Tanrı elinden yol-yöntem dilemiş. Diderot Aydınlanma Çağı’na canla başla hizmet etmiş, Musa bütün çağların insanını aydınlatmış, hem de aydınlatmakta. Diderot’u okuyan aydın olmalı. Musa’nın yazdıklarına bakan sıradan biri salt imanla aydınlanmalı.
Bireyin aklı ne denli keskin olsa kurumlu, kusurlu, kısıtlıdır. Şaşırtıcı buluşların yanı sıra her tür akılsızlık eylemi bangır bangır bağırıyor. Filozof Diderot evrenin varlığı-varoluşu anlamsızdır derken, insan kafasının anlamsız tasarılarına tertiplerine kafa yormuş muydu acaba? Çatışmalar, savaşlar, istilalar, sömürüler, ezip geçmeler, hak çiğnemeler, vb. Ne anlam taşıyabilir bu tür insan eylemleri? İşin bitiminde hangi amaca hizmet eder, hangi sonucu etkiler? Ademoğlu amaçsızlık okyanusunda bocalayan varlık.. Bu yürek burkucu ve başka her türlü eyleme bakanın Diderot’un gözlemine hak verişi geliyor. Çünkü ademoğlu düzensizliğe amaçsızlığa soktuğu yeryuvarlağında anlamsız-amaçsız eylemlerle meşgul. Çevresine somut ve kalıcı anlam verecek yerde düşüncesi uygulaması bir anlam veremiyor, yeryuvarlağını daha da çok anlamsızlığa sürüklüyor.
Evrene anlamsız-amaçsız bir kaza niteliğinde yaklaşmak soruna gerçekçi yönden bakamamanın sonucudur. Böylesi uyum-düzen görkemi tutarlılık, bağdaşıklık hesapsız-kararsız evrim sonucu gelişim midir acaba? Kurulu düzenin tacı insan da evrimin bir baklası mı sayılmalı? Evrenin en üstün yapıtı insan rasgele kendiliğinden mi oluştu? Yaşam gizi nasıl anlatılabilir? Kurulu düzende içeriksiz amaçsız ademoğlu gelip geçici bir düş mü? Bu tür köklü soruların yanıtına giderayak ulaşılamaz. Diderot soruna kafa patlattıktan sonra evrene anlam amaç veremiyor. Oysa olan her şeye anlam verenilen Musa günlerini saymaya gerekli bilgeliği Tanrı’dan diliyor. Diderot sırasından bir aydının kafasında kısıtlı yaratık aklı barınmakta. Öte yandan Tanrı’nın bilgeliği hem sınırsız, hem de her dileyene sonsuz zeka hazinesi. Çok mutludur onu bulan, ondan yararlanan.
Tanrı’nın üstün bilgeliği Oğlu İsa Mesih’in insan bedeni kuşanarak yeryuvarlağına gelişiyle çağlara-boylara sergilendi:“Tanrısal Söz beden kuşandı…aramızda yaşadı” (Yuhanna 1:14). “Mesih Tanrı’ca bizler için bilgelik kılındı” (I Kointoslular 1:30). Bilgeyim derken bilgelikten yoksun ademoğulları bu kişiyi tutuklayıp haça çaktı. Hem de haksız-adaletsiz bir yargılamadan geçirerek. Günün din adamları O’nu ölüme yargılasın diye Vali Pilatos’un önüne getirdi. İsa Vali’ye, “Ben bunun için doğdum” dedi. “Gerçeğe tanıklık edeyim diye geldim. Gerçekten yana olan herkes sesime kulak verir” (Yuhanna 1:37). İsa öğrencilerine yetkiyle kesinlikle konuştu: “Yol da, yaşam da, gerçek de Ben’im” (Yuhanna 14:6). Gerçeğini Musa’nın ağzından duyuran Tanrı bundan daha görkemli eylemle insan bedeni kuşandı, bilgeliğin kaynağı kıldığı Mesih’in sesiyle tüm insanlığa konuştu. O şöyle dedi: “Gerçeği bileceksiniz ve gerçek sizi özgür kılacaktır” (Yuhanna 8:32).
Aydınlama Çağı keskin insan zekasıyla bu soyu aydınlanmaya yöneltti. Gelgelelim asıl aydınlanma kaynağını bimezlikten geldi. Tanrı’yı dışlamakla Tanrı bilgeliğini de dışladı; buysa korkunç sonralara yol açtı. Savaşları durduramadı, tersine her tür çatışmanın yoğunlaştığına tanık oldu. Bu çağın geleceği kan dökücülükle ün yapacak. Aydınlanan insan soyu kötülükleri yıkacak yerde yıkıldı. Günümüzde cihat terörizmiyle bıçak kemiğe dayandı. Sağtörenin aktörenin egemenliğini kurması gereken yeryuvarlağında haksızlık-adaletsizlik dizginleri eline aldı. İnsanlığın temel felsefesini oluşturan iyilik-kötülük sorunu yanıtsız kaldı. Genel kötümserlik iyimserliği sürekli alt etmekte. Biçimleşmiş-kalıplaşmış din kafayı çalıştıramadı, asıl yaralara parmağını basamadı. Böyle bir evrenin anlamı olabilir mi? Diderot’un kafasını düğümleyen sorunların bir teki çözülemedi, tam tersine bunlara daha çoğu eklendi. Diderot’ya benzer başka düşünürler sağtörenin egemen olduğu bir dünya düzenini tanıyabilseydi sonuç herhalde başka olurdu.
Ademoğlu tutsaklıktadır; özgürüm derken tutsak. Tanrı’nın herkese bilgelik kıldığı İsa Mesih tutsaklığı şu özlü sözle anlatır: “Günah işleyen herkes günahın uşağıdır” sonra da özgürlüğü şöyle anlattı: “Eğer Oğul sizi özgür kılarsa gerçekten özgür olacaksınız” (Yuhanna 8:34, 36). İsa Mesih’e inanmadan, O’nu tanımadan kesin iyilikle kötülüğü ayırt edebilmek olanaksızdır. O’nun hiç değişmeyen öğretisinde insan özgün ve kalıtımlı günahın uşağıdır. Yaşamın-varlığın gizemini anlayabilmek için yeniden doğmak gereklidir. Bu aşamaya gelmeyen iyilik-kötülük sorunu karşısında şaşırır kalır. İyilik-kötülük hem İsa Mesih’ten öğrenilir, hem de yeniden doğuşla tutsak birey özgür kılınır, iyilikle donatılır. Çünkü günahtan arıtılır. Bu İsa Mesih’in etkin kefaretiyle gerçekleşir. Tanrı’nın atadığı bu aşamaya ve gönence eren O’nun açıkladığı anlam-amaç kavramına kavuşur: “İnsanın temel amacı Tanrı’yı yüceltmek sonsuzlar sonsuzu O’nun beğenisiyle yaşamaktır” (bkz. Yeşaya 43:7).