11. DİRENİŞ VE SEVİNÇ
Bu ara İstanbul’da göreneklere göre işleyen birkaç Protestan kilisesi var. Bunlar genellikle biçimleşmiş gelenekler kapsamında toplanmakta, insanın yeniden doğuşa gereksinimi olduğunu anlayamamakta, Mesih için tanıklığı, ev toplantılarını yadırgama tepkisi göstermekte. İsteyenin kiliseye gelip vaaz dinlemesini, Tanrı’ya tapınmasını belirtmekte. Ama gelgelelim, biçimleşmiş kilise toplantılarında o sıcaklığı, canlılığı, içtenliği bulabilmek güç! Ne var ki, kiliselerin yöneticileri bunu kavrayamıyor, Vahram’la öbür inanlıları ‘Ruhçular’ adıyla aşağı görüyor. Çünkü ev toplantılarında tek yönetmen Kutsal Ruh.. Vahram’ın bu söze yanıtı şöyle: “Kardeşim, bize ‘Ruhçular’ diyorlar, ‘Ruhsuzlar’ demedikçe bu ada itirazımız yok!”
Kilise vaizleri arasında yeniden doğuşu bilen, bu gönençte yaşayan ve konuşan Garabet Derhovannesyan var. Gedikpaşa Protestan kilisesinin vaizi olan bu saygıdeğer inanlı, beyaz sakalıyla, dimdik duruşuyla, İsa Mesih’e bağlılığıyla çevresine ruhsal etki aşılayan birçok yılın İncil vaizi. O da, sonunda İstanbul’da bir ruhsal uyanışa tanık olmanın sevincinde.. Söz zenginliğiyle dolu vaazları yeniden doğuş bulanları toplantılara yöneltiyor, onların iman yaşamında büyümelerine destek sağlıyor. Bu adam sayılan, sevilen bir baba. Vaizliğe kendi kendini hazırlamış. Okuyarak, kitaplardan eğitilerek ve en önemlisi, Kutsal Ruh’ça aydınlatılarak çok etkin bir vaiz olmuş. Ruhsal çağrısını kesenkes öneme alıyor. Vaizliğe ilk başladığında, çokça yaya giderek bir yılda 1500 aileyi ziyaret eder, onlara ruhsal bilgi iletir, tüm aileleri yüreklendirirmiş. Bu türden gerçek Mesih bağlıları otuzlu yıllarda İstanbul’da yaşanan o benzersiz günlere öncülük etmiş.
İntibah (Ruhsal Uyanış) Kutsal Ruh’un kesinleştirdiği göksel eylem.. Ama inanlı liderler bilerek ya da bilmeyerek Rab’bin yolunu hazırlar. Tıpkı Yeşaya peygamberin vurguladığı, Yahya’nın da yinelediği gibi:
“Bir ses bağırıyor: Issız yerde
Rab’bin yolunu hazırlayın;
Çölde Tanrımız için geniş bir yol düzleyin.
Her kovuk yükseltilecek, dağ tepe alçaltılacak,
Çıkıntılar dümdüz, sarp yerler düzlük olacak
Ve RAB’bin görkemi açıklanacak.
Tüm canlı varlıklar bir arada onu görecek.
Çünkü RAB’bin ağzı bunu söyledi” (Yeşaya 40:3-5).
Garabet Derhovannesyan, Mosho Bekleyen, James K. Lyman, Aleksan efendi Batmazyan, Hagopos Karakoçyan, Davit Giray ve daha birkaç erkekle kadın yıllar boyu sürüp giden durumun doğal ortam olmadığını anlamışlar, Kutsal Ruh’un bambaşka eylemleri sonuçlamaya güçlü ve yeterlikli olduğuna iman etmişler, içtenlikle oruç tutarak dua etmişler, vaatlarını gerçekleştirsin diye Yakup gibi, Tanrı’yla güreşmişler. Şimdi hem onlar, hem de başkaları yüce Mesih’in eşsiz işine tanık olmaktalar. Hamt ve şükran ilahileri İstanbul’un her köşesinden yükselmekte, RAB’bin daha da yüce eylemleri gerçekleştirmesi için imanla yüklü dualar sunulmakta. O günün diliyle buna ‘İntibah’ diyorlar. Günahları arıtarak canı kurtaran, yürekleri eleştiren ve yenileyen, inanlıları güçlendiren uyanış..
Kutsal Ruh’ça etkilenen ve gelişen yenileme pek çok kişiye sevinç ve gönenç getirirken, başkalarını sertleştirmekte, onları direnişe dek sürüklemekte. Bunlar bazı yürekleri açmayan intibahın sonuçlarından.. O günlerde birçok kişi gelişime hamt sunarken, ona istemezlikle, çekememezlikle, hatta kuşkuyla bakanlar da eksik değil! Kilisedekiler Kutsal Ruh’un getirdiği uyanışı tüm gönülle destekleyecek yerde, saman altından su yürüterek Vahram’ın bilgisizliğinden, aşırı hayranlığından ve toplantıların gelişigüzel yapılmasından yakınmakta, pişmiş aşa soğuk su katmakta. Oysa bunun Vahram’dan değil, Kutsal Ruh’tan kaynaklandığını kestiremiyorlar.
Bu arada Vahram’ın kendi ailesi de durumundan hoşnut değil: “Öyle parlak, başarılı, kazançlı bir iş hiç bırakılır mıydı? Hem de neye! İstikbal vaat etmeyen bir uğraşa. Bundan çıkacak sonuç ne olabilir ki?” Annesi onun bazı arkadaşlarına yakınır, oğlunu bu gidişten vazgeçirsin, yeniden terziliğe dönmesini etkilesinler diye yalvarır. Hem de onun bir odaya çekilip uzun uzun dualar yapmasına bir türlü akıl erdiremez. Bunun sağlığına zarar getirmesinden korkar. Tüm gece dua etmenin, oruç tutmanın kişinin sağlığıyla oynaması olduğu yolunda bir saplantıya kapılır, oğlunun biraz da aşırılığa kaçtığını düşünür. O, ailesinin korkularını her zaman, “Rab’be şükürler olsun!” sözleriyle karşılar, dua eder. Uzun zaman geçmez, annesi de babası da tövbe ederek Mesih’e iman bağlılığına gelenlere katılır. Birkaç yıl sonra anne vereme yakalanır. Ölüm döşeğindeyken, “Oğlum İsa Mesih’in bülbülüdür” yolunda sevinçli bir hamt ünlemini salıverir.
Tanrı inanlıların maddi gereksinimlerini her an karşılamakta. Aralarında yoksullar, işsizler, hastalar, Anadolu’dan yeni gelmişler var. Ev toplantılarında eliaçıklıkla tabağa bırakılan paralar birçok gereksinimlinin yarasına melhem sürer. Bu arada, Niko Kamileri adlı varlıklı bir iş adamı tövbe ederek Mesih’e bağlanır. Vahram’la öbür kardeşlerin gereksinimlerini işinden karşılar, işsiz bazı kardeşlere dükkânında iş sağlar.
12. KAMPTA, PROFESÖRLER KARŞISINDA
Amerikan Lisan ve Ticaret Dersanesi’nin Suadiye kıyılarında güzel bir kamp yeri var. Her yaz gençler bir araya gelip sevinçli vakit geçirir. Kent daha patlama noktasına gelmemiş. Suadiye, Erenköy, Bostancı gerçek birer köy. Kampın müdürü Vahram’ın adını duymuş. Onunla arkadaşı Aram’a iç açıcı bir tatil sunmak için parasız yer sağlar. Onların böyle bir kampa katılmaya olanakları yok elbette. Bu yerde Rab’lerini yüceltmek için dua ederek kampa katılırlar. Herkes gülüp eğlenirken birinin aklına bir şeytanlık doğar: Kamp yönetmenini yakalayıp giysileriyle birlikte denize fırlatmak. Azizlik etmekte kendisinden geri kalmayan başka bir arkadaşının yardımıyla, adamı yakaladıkları gibi ağır bir taş benzeyişinde tepetakla suya bırakıverirler. Ortalığı kahkaha sarar; ama zavallı adam sırılsıklam zar zor nefes almaya çabalayarak sudan çıktığında, “Yaptığınız marifeti beğendiniz mi?” der.
Kampın yasa ve kuralları var. Bu tür tiye alışın cezası, denize fırlatılana yeni bir giysi sağlamak, bir ağaca bağlanmak, yemeğe katılamamak. Kararlaştırılanı tıpa tıp uygularlar. Kamp yönetmeni adamın çevresine ip sararak onu ağaca bağlar. Bağlananın bir arkadaşı Vahram’a, “Sen iyiliği seversin” der. “Şu adamı ağaçtan çöz de yemeğe gitsin.” Vahram, “Yönetmenin bağladığını ben nasıl çözeyim?” diye yanıt verir. “Ondan daha yetkili biri değilim ki. Ama yönetmen onaylarsa onu salıverir, beni onun yerine ağaca bağlar.” Bunu duyan yönetmen Vahram’ı yakaladığı gibi başka bir ağaca bağlar. Bu kez o, “Mademki beni bağladın, onu serbest bırakman gerekir” der. Yönetmen hakça davranarak suçluyu salıverir.
Vahram yönetmene bir soru doğrultur: “Bu işte benim hiçbir suçum var mıydı?” O, “Hayır“ deyince, “Öyleyse beni neden bağladınız?” diye sorar. Yönetmen, “Sen istedin de onun yerine bağladım” der. Vahram bu noktadan başlayarak suçsuz günahsız İsa’nın, onun ve herkesin yerini alarak çarmıha asıldığını, orada öldüğünü enikonu anlatır. “Nasıl ki, suçlu kendimi sunmamı onayladı, böylece biz de Mesih’in kendisini yerimize sunmasını imanla değerlendirmeliyiz; her tür kötü, düşük, haksız eyleme içten tövbe etmeliyiz, günahtan dönerek Tanrı’nın katında af dilemeliyiz.”
Betim tam yerinde, taşı gediğine koyma çok etkin bir öğüt. Ama kampa hiçbir inanç konusu getirilemeyeceği de kural kitabında yazılı. Müdür sinirli tutumla, “Sana iki haftalık güzel bir istirahat sağlamayı düşünmüştüm” der, “Ama tatil nedir bilmiyorsun, işini burada da sürdürüyorsun!” İki arkadaşı evlerine göndermek gelir akıllara. Sonunda herkes işi tatlıya bağlar. Ayrıca biraderler kamptaki bazı eğlenceleri oldukça kaba ve tatsız bulduklarından eğlence sırasında odalarına çekilip vakitlerini duaya verirler.
Bu dönemde tüm kentin nüfusu yalnız 750,000. Olanbiteni pek çok kişi duymakta. Protestan kiliseleri sevinecek yerde üzgün! Dr. Hagopyan adlı bir profesörü ziyarete giden Vahram, ona ruhsal tanıklıklarını anlatmaları için bazı kardeşleri de birlikte götürür. Her biri ruhsal yaşam öyküsünü söyler, Mesih’in kendisini nasıl başka bir insan yaptığını anlatır. Profesör tümünü de sabırla dinledikten sonra, “Sizin yapacak başka işiniz kalmadı mı?” sözleriyle onları basından savar. Kurtuluş haberi birçok kişiyi etkilemekteyken, bazıları kendi kararlarıyla dışta kalır.
Vahram’ın temel ilgisi, yaşamında İsa Mesih’in bütünlediği göksel eylemi herkese tanıtmak. Yine bir gün bazı inanlılarla birlikte Robert Kolej’in tanınmış öğretmenlerinden Dr. Huntigton’u ziyaret ederek yaşam öykülerini anlatırlar. Bu adam onların ruhsal tanıklığını ilgiyle dinledikten sonra, “Tanrı’nın varlığınızda bütünlediği kurtarış için O’na şükürler olsun” der.
Yer yer dolaşarak Kutsal Kitap’ı satmaktayken ilginç deneyimlerle karşılaşır Vahram. Keyif alemi yapan, gülüp eğlenen bazı kişilere kitap satmaya çalışınca onlar alay eder. Kutsal Kitap’tan şu sözü söyler: “Kiminle eğleniyorsunuz? Kime karşı ağız açıyorsunuz ve dil çıkarıyorsunuz? Günah çocukları, hile soyu değil misiniz?” (Yeşaya 57:4,5). Tanrısal paylama kesin etkisini gösterir; susuverirler.
13. YOLLARDA, TRAMVAYLARDA
Bir gün Vahram, Artaki, Aram dua ederlerken, “Biz ev toplantılarına böylesi önem veriyoruz, birçok kişinin kurtulduğuna yoğun sevinç duyuyoruz” derler. “Ama bu toplantılardan hiç bilgisi olmayanlar, Mesih’in adını duymayanlar nasıl işitecek? Sevinç Getirici Haber’i yollara, caddelere götürmek görevi omuzlarımızda. Hiç olmazsa tramvaylarda bu haberi bildirelim.” Vahram kemanını alır, Artaki armonikayı, bir de Aram; başlarlar tramvaylarda ilahiyle, sözle yeni hayat müjdesini kadına erkeğe iletmeye. Otuzlu yılların başlangıcında ‘Yeni Hayat’ adlı bir karamele sürülmüş piyasaya. Kısa zamanda öylesi tutulmuş ki, herkes Yeni Hayat’ın övgüsünü yapmakta: “Ağzı serinletiyor, nefesi tazeliyor, dişlere yeni renk veriyor, öksürüğü kesiyor, soğuk algınlığını gideriyor ve daha neler neler yapmıyor Yeni Hayat!” Her tramvayda, her vapurda, her köşede satıcılar, Yeni Hayat, Yeni Hayat diye bağırıyor. Gerçek yenihayat haberini yayan üç arkadaş bir tramvayda kemanla, armonikayla yeni hayatın özelliklerini anlatırken yolculardan biri, “Eskisinden hayır görmedik, bari şunu deneyelim” diye yeni hayatı satın almaya kalkıyor. O zaman biraderler yeni hayatın parasız karşılıksız olduğunu, kayrasal armağan niteliğinde Tanrı’ca sağlandığını anlatıyorlar.
Başka bir vakit Vahram’la Aram Anadolu’dan yeni gelmiş bazı aileleri görmeye gidiyorlar. Tramvay bir yerde durak yapınca Aram, haydi, ilahi okuyalım, diyor, İkisi bir arada başlıyorlar ilahiye: “Günahlarımızı arıtan, bize yeni hayat veren Kuzu’ya Halleluyah!” Yolculardan biri mırıldanıyor: “Şu çalgıcılardan bir türlü kurtulamadık.” Hemen başka bir yolcu karşılık veriyor: “Ne çalgıcısı yahu! Bunlar İsa’nın propagandacısı.”
Vahram’la arkadaşları birkaç kez polis karakoluna düştü, ama her kezinde serbest bırakıldılar. Bir gün Vahram karakoldayken, bunu haber alan Rebeka hemşire hemen o yere gelerek duaya başlar. Polisler böylesi bağlılığa şaşırır. Vahram, “Biz kardeş, kız kardeşiz de ondan” der, ama aradaki yaş farkını gören bir polis, “Bu yaşlı bayan böyle genç birinin nasıl da kız kardeşi olurmuş?” sözleriyle düğümü çözmeye uğraşır.
Bir gün Vahram yine tramvayda. “Bak bulutlarda geliyor, O kurban olan Kuzu!” diye ilahiye başlar. Herkes ilgiyle dinlemekte, iki genç ayakta duruyor. Bunlar ilahinin içeriğini sorunca Vahram, “İsa Mesih bir kez geldi, günahlar için kurban olarak sunuldu” der. “İkinci kez gelecek, tövbe etmeyenleri yargılayacak. O’nun gelişine hazırlanmamız gerekir.” Yolculardan biri öfkeyle ayağa kalkarak, “Efendi, burası kilise değil; kamu taşıt aracı!” der. Gençlerden biri ona çıkışır: “Beyefendi, konuşmamıza niçin engel oluyorsunuz? Biz sizden bir şey sorduk mu?” Adam büsbütün sinirlenerek onlara, “Aklınızı başınıza toplayın, bu adam sizi zehirliyor” der. Gençler, “Ne münasebet efendim, düşünmeye kafamız yok mu?” diye sorar. “Siz de duyuyorsunuz, adam apaçık Türkçe konuşuyor.” Şikâyetçi, o anda var gücüyle, “Polis!” diye bağırır. İşin garibi, tramvay o sırada bir polis karakolunun tam önünden geçmekte. Adam tramvayı durdurarak, yaka paça Vahram’ı karakola sürükler: “Bu bey tramvayda ilahi söylüyor.” Gençlerden biri kendi isteğiyle karakola gelmiş. Adam öfkeyle ona çıkışır, kimliğini sorar: “Sen böyle birisine niçin yanlılık ediyorsun?” Polis işe el koyunca, ilkin adamı bir odaya alarak onu dinler. Dışarıda kalan Vahram imanla, içtenlikle dua eder. Adam odadan çıkınca Vahram bu yaşlı beyin elini öperek, “Sizi gereğinden çok öfkelendirdiğim için beni af edin, beyefendi” der “İşim insanları kışkırtmak değil!” O bu davranışa anlam verememenin şaşkınlığında. Polis Vahram’ı içeriye çağırır. Üç polis memuru soruşturmada. Tam o sırada kapı açılır, yaşlı adam belirir: “Onu zar zor buraya sürüklediğime çok üzgünüm; davacı değilim. Lütfen ona bir şey etmeyin!”
Komiser gelişimi Vahram’dan sorunca, o başlar anlatmaya: “Komiser bey, günahlı bir yaşam sürdüm. Bir gece rüyamda Tanrı bana cehennemin dehşetini açıkladı. Günlerce hasta düştüm, yemek ne yiyemedim. Bu çarpıcı deneyim beni tövbeye ve Mesih’e imana götürdü. İsa tüm günahımı arıttı, beni kurtardı, yepyeni yaşam verdi. Cehennemden kurtulmanın sürekli sevincindeyim şimdi. Bu gönenci ne para, ne zevk, ne safa verebilir. Ademoğulları günah köleliğinde bocalarken susalım mı? Herkesin tövbe ederek Mesih’e iman etmesi Tanrı buyruğudur.”
Komiser, “Sen bizim yetkimizi biliyor musun?” der. “Tramvaylarda ilahi söylemek, insanlardan İsa’ya inanmalarını istemek izin verilen işlerden değil.” Vahram, “Efendim” der, “İsa Mesih yeniden gelecek, iblisi ateş gölüne atacak. İblis birçok günahlıyı da beraberinde sürükleyecek. Bilinen düşmanların en korkuncudur o. Kadına erkeğe iblisin egemenliğinden sıyrılmayı söylemek yersiz sayılabilir mi?” Komiser, “Günahın kötü bir eylem olduğunu kim bilmez?” der. “Sen hoca değil, papaz değil, rabbi değilsin. Kim oluyorsun da kamu taşıt aracında İsa’yı övüyorsun?” O yanıtlar: “İsa’nın yaşamımda sonuçladığı kayranın etkisidir bana bunu yaptıran. Aslında söyleyen O’dur.” Polislerden biri hangi fakülteden çıktığını sorunca o, “Ne fakültesi polis bey!” der, “Ben okula gittiğimi bile anımsamıyorum.” Bunun üzerine polis, “Şaşılacak şey” diye mırıldanır, “Okula ne gitmeden böylesi vaazı nasıl verebiliyorsun?”
Komiser, “Mesih yaşamımı değiştirdi, diyorsun” der, “Bize şunu biraz açıklasana!” O başlar anlatmaya: “Bağdaki ağaç ekşi, tatsız üzüm veriyorsa, bağ sahibi onu budar, çevresini eşer, gübreler, sular, her gerekeni yapar. Ama ağaç hep o ağaç. En sonunda tatlı ürün veren ağaçtan bir dal keserek yararsız ağaca aşı yapınca ağaç tatlı, iç açıcı ürün yetiştirmeye başlar. İşte o tatsız ürün getiren ağaç bendim. İsa Mesih yaşamıma kurtulmalık kanıyla gerekli aşıyı yapınca başka bir insan oldum. Kişisel çabalarımın hiçbiri sonuç getiremiyordu. Mesih’in kendi kayrasıyla aşıladığı günahlı kurtulur, arınmış paklanmış bir insan olur.” Komiser sorar: “Başka aşı tutmuyor mu ki!” Vahram, “Tıpkı dediğiniz gibidir” der..
Konuşma dostluk havasına dönüşür: “Söyle bakalım, buradan nereye gideceksin?” Vahram: “Bir dua toplantısına oradan da Rab izin verirse evime.” Komiser, “Bu işi büyütmek istemiyorum” der. “Seni mahkemeye gönderirsem uğraşır durursun. Mademki seni buraya getiren davacı olmaktan vazgeçti, gidebilirsin. Yalnız sokaklarda, caddelerde, tramvaylarda vaaz vermeye kalkma.” Kimliğini geri vererek onunla vedalaşır. Bu aydın devlet memuru laiklik ilkesine kesin bağlılığını böylece gösterir.
14. SAĞLIĞA KAVUŞANLAR
Bir evdeler. Kutsal Ruh’un huzuru herkesçe duyulmakta. Bir inanlı yanı sıra bir hoca getirerek içeri girer. Son günlerde kurtulanlar coşkuyla, sevinçle ruhsal tanıklığını paylaşıyor. Hocanın kesinlikle etkilendiği ifadesinden belli. Toplantıdan sonra Vahram’a yaklaşıyor: “Bu yerde bambaşka bir güç bulunduğuna hiç kuşkum yok. Evde hasta bir kızım var. Evime gelip onun üstüne elini koyup dua eder misin lütfen? İyi olacağına imanım var.” Ardından ona adresini veriyor. Evi bir caminin bitişiğinde. Olayı Vahram’dan dinleyelim: “Verilen adrese vardığımda, derin içtenlikle, yüksek sesle dua ettim. Sonra, İsa’nın beni nasıl kurtardığıyla ilgili ruhsal tanıklığımı anlattım ve ayrıldım. Kız gerçekten sağlığa kavuştu. Hoca haberi yedi mahalleye yaydı, başka hocalara açıkladı; İsa Mesih adıyla dua yapıldığında kızının sağaldığını bildirdi. Başka bir gün yine toplantıya katıldı, kızının duayla iyi edildiğini anlattı. Daha sonra bu kız kurtarıcı Mesih’e iman etti.”
Bir kardeş hastaydı. Gelip kendisi için dua etsin diye Vahram’a haber saldı. O hemen gitmeye serbest bırakılmadı; Kutsal Ruh’tan. Bir süre dua ettikten sonra oraya ulaştı. Adam karısına, “Bir kapta yağ getir de Vahram birader beni meshederek dua etsin” dedi. O şu parçayı okudu: “İmanla sunulan dua hastayı kurtaracak ve Rab onu ayağa kaldıracak. Eğer günah işlemişse bağışlanacaktır” (Yakup 5:15). Buyrulduğu gibi, bu adam günahlarını açık açık bildirdi; teşekkür sözleri yükselterek dua etti, o anda sağlığa kavuştu.
Genç bir hemşire vereme yakalanmış, ölümle pençeleşmekte. Yüksek ateş etkisiyle titriyor sayıklıyor. Vahram ziyarete gidince, hısım akraba bir araya gelmiş, yatağın çevresinde dua ediyor. Dualar son bulunca, gözle görülmeyen bir çekiş Vahram’ı kızın yatağı başına yöneltiyor. Elini kızın başına koyarak Yüce Hekim’e yakarıyor. O gece Rab İsa bir görmeyle kıza açıklanıyor: “Araksi, seni iyi ettim.” Ve kız veremden kurtuluyor sağlık buluyor. Ertesi gün doktor yeniden eve gelince kızı tanıyamıyor, “Veremle boğuşan kız nerede?” diye soruyor. Araksi, “Benim” diye söze başlayarak sevindirici gelişime tanıklık ediyor. Doktor, “Mesih’in gücü böylesi yüce!” demekten kendisini alamıyor. Araksi daha sonra evlenerek üç oğula anne oluyor.
İnanlı genç bir kadının çocuğu oluyor. Hastaneden eve dönünce ansızın sesini yitiriyor, hiç konuşamıyor. Ne yiyebiliyor, ne içebiliyor. Doğallıkla yavrusunu da emziremiyor. Kaynanası Vahram’a haber salıyor. Eve vardığında Matta bölüm sekizde İsa’nın bir sıra mucizesini okuyor; dua ediyor; ardından kadına dua etmesini öneriyor. O diz çöküyor, Matta 6’dan Mesih’in öğrencilerine öğrettiği duayı yineliyor Daha sonra üç kez “Sevgili kurtarıcım” diyor. Ve ilginç bir gelişim oluyor: Dirilmiş Rab İsa Mesih’i gördüğünü, kendisini karanlık bir gücün etkisinden kurtardığını, bu kötü varlığın onu yemek yiyemez, su içemez duruma düşürdüğünü yüreğini boşaltarak anlatıyor. Vahram ayrılırken kız sevinçten sanki uçuyor.
Rabbi’nin kendisine nasıl sağlık verdiğini her vakit ruhsal tanıklığının içine alan, hastalığa yakalananlar için duadan beri durmayan Vahram, beden şifasına gereğinden çok önem vermekten daima kaçındı. Ne denli iyi edilse, bedenin sonunda ölüp gömüleceğini, öte yandan canın ölümsüz, sonsuz olduğunu vurgulayarak tüm dikkati ruhun kurtuluşuna, Tanrı’yla barışmasına yöneltti.
15. YENİ BİR SAYFA AÇILIYOR
Vahram’ın sınır bilmeyen uğraşları Kitab-ı Mukaddes Şirketi’yle ilişkisini çelişkiye düşürür. Her yerde kesinlikle uygulanan yöntem uyarınca, kitap satanlar yalnız bununla ilgilenmeli, insanlarla geniş çapta konuşmaya, vaazlar vermeye koyulmamalı. Şirket müdürü, bunu ona yeniden anımsatınca, o kesin bir karar vermenin vakti geldiğini anlar. Kendisini ruhsal tanıklığa, vaazlar vermeye, insanları kurtuluş doğrultusunda yüreklendirmeye Kutsal Ruh atamış. Nasıl ‘Hayır!’ diyebilir böyle bir atamaya? Çaba ve uğraştan ödün vermesi akla getirilmemeli. Yedi yıldır sürdürülen, çok sayıda kitap satılarak ilerleyen hizmeti artık son bulacak. Müdür derin acıyla Vahram’ın istifasını kabul eder. 1937 yılının sonlarında bu işi bırakınca, aldığı küçük bir maaştan da yoksun kalır. Ama güvenci şirketlerde değil, onu aç bırakmayan, Elia peygamberi kargaların yardımıyla doyuran göksel Babası’nda.
Kitab-ı Mukaddes Şirketi müdürü Lyman Mac Callum böyle çalışkan bir işçinin ayrılışına çok üzgün. Kendi cebinden Vahram’a belirli bir para vermeyi sürdürür. Tüm iyiliklerin kaynağı Tanrı onun gereksinimlerini karşılamakta savsaklamaz gevşemez. Onu destekleyenlerden biri de tuğlacı Hovannes Cevheryan. Ne zaman kendisine bir giysi diktirse, üst giysi ya da ayakkabı alsa, Vahram’a da aynısını sağlar. Ne denir Süleyman’ın Özdeyişleri’nde? “Eliaçık kişi bollukla donatılacak, Sulayansa sulanacak” (11:25).
1943’de bütün azınlıkların başına geldiği gibi Hovannes Cevheryan’ın da çok kabarık bir vergi borcu var: Varlık vergisi. Belki kendisine yardım edebilir düşüncesiyle Davit Giray’a koşar. Onun da bu ağır vergi borcu altında ezildiğini öğrenince ikisi bir arada duaya başlar. Onlar duadayken Vahram girer içeriye. “Hovannes birader hiç merak etme” der, “Dün bu vakitte dua ediyordum ki, Rab senin bu vergi borcu altından kalkacağını bana bildirdi.” İlerideki gelişim gerçekten bunu doğrular. Rab sadık inanlısına asılsız bilgi vermez.
Vahram’ın görmelerini kardeşlere açıklaması nicelere sevinç ve ferahlık getirmekte. Özellikle çetin görgülerle karşılaşan kardeş ve kız kardeşlere Rab’ten Vahram’ın daima bir güvenlik açıklaması var. Onlar duayla birbirini desteklemeyi öğrenmiş. İsa Mesih bağlıları çeşitli güçlükler altında bocalarken bile daima gönençtedir.
Kutsal Kitap Şirketi’yle ilişkinin kesilmesi Vahram’ı aynı kitapları satmaktan alıkoymaz. Kendi hesabına aldığı tenzilatlı kitapları yine eskisi gibi satmayı sürdürür, dilediği gibi ruhsal tanıklıkta bulunur, toplantılara katılmaktan hiç beri durmaz. Giderek genişleyen toplantılar yeni bir yerin bulunmasını gerektirir. Başlarlar duaya. Haliç’in Hasköy tepelerinde kullanılmayan bir Protestan kilisesi var. Tüm anlamıyla terk edilmiş bir yer. Aileler bu dolaylardan ayrılmış; ne vaiz kalmış, ne de bir sorumlu! Vahram bu yerin anahtarını elde ediyor, dileklere yanıt niteliğinde Tanrı’nın sağlayışıyla burada düzenli toplantılar başlıyor. Kiliselerin kapılarını yüzüne kapattıkları bir dönemde Rabbi ona kapalı bir kilise kapısını açma gönencini sağlıyor. İkinci Cihan Savaşı yıllarında kentin önemli dua merkezleri arasında önem kazanıyor bu yer. Hem de katılanlar uzun yollar yürüyerek geliyor.
Pazar sabahları Üsküdar’da başka bir toplantıyı yönetiyor. Buradaki konuşmaları pek çok kişiye bilinmedik kutluluklar getiriyor. Asya kıyısında evleri ziyaret ederek kişileri Tanrı Sözü’nden yüreklendirmek sönmeyen kovalayışı. Maltepe’de çok sevdiği bir Müslüman ailesi var. Vapurla, sonra trenle, daha sonra da yarım saatlik yol yürüyerek gidebiliyor bu eve. Bir akşam ziyaret çok uzuyor, çevreyi karanlık basmış. Evin bayanı bir fener sunuyor; eşi Hasan bey, “Merak etme kadın!” diyor. “Onun işi Tanrı’yla. Rabbi yolunu aydınlatmış, karanlığı bile saymaz o!”
Kentin her yanına yayılan toplantıların ağırlık merkezi Gedikpaşa’da. Toplantı sırasında havalar sıcaksa kapı pencere açılır. Bazı komşular bundan hoşlanmaz; çünkü içerden gelen eleştiri sözleri, ruhsal tanıklıklar, ilahiler her yana ulaşmakta. Bazı kez inanlılara dayak atıldığı da oluyor. Kutsal Ruh’tan gelen ruhsal tanıklık giderek gelişmekte. İntibahın mutlu özelliklerinden biri de, Kutsal Ruh’ça başlayan canlanış alevi birçok yere yayılmakta.. Belirli durumlarda tüm bir ailenin hep birlikte Kurtarıcı’nın kayrasına sığındığı duyulan sonuçlardan.
16. YENİDEN ASKERLİK VE PAPAZIN BAŞI YİNE DERTTE
1941 yılında savaş tüm kudurganlığını sürdürmekte. Azınlıklardan yirmi sınıf amele taburları olarak askere alınmış. Vahram’la Aram aynı yere sevk ediliyor. Kuri Kemeri denen bu yerde 500-600 kişi yol inşaatıyla uğraşıyor. Sabahtan akşama dek kazıyorlar, kürek sallıyorlar. Çoğunluk Vahram’ı tanımıyor. Tanrı’ya bağlılığını, dua ettiğini herkesi yüreklendirdiğini görenler onu ‘Papaz’ diye adlandırıyor. Onun zayıf beden yapısını bilen Aram komutana yaklaşıyor, olanağı varsa Vahram’a daha kolay bir iş verilmesini diliyor. Komutan anlayışla davranarak onu hafif bir işe ayırıyor.
Bazı askerler disiplinsizlik nedeniyle eski bir hamama tıkılıyor. Tuhaf görünüm, ama Vahram’la Aram da kendi istekleriyle onların arasına katılıyor. Cezaları üç gün hapis! Eski bir hamama kapatılan ne yapar? Herkes bildiği öyküyü anlatıyor. Çoğu kaba anlatılarda, kadınlarla ilgili çeşitli deneyimlerde odaklanıyor. Aram Kutsal Kitap’tan Yusuf’un öyküsünü anlatıyor. Vahram da Eski Antlaşma’da Hakimler’den Şimşon’un acı deneyimlerini gündeme getiriyor. Meğer subay dışarıdan dinlemekteymiş. Kapıyı açarak içeri giriyor. “Vahram! Ben seni aklı başında biri sanıyordum” diyor. “Oysa sen büyük bir salonun direklerini sallayarak tüm binayı tepetaklak eden hayal ürünü birinden söz ediyorsun. Tuhaf iş!”
O, “Komutanım, olayı ben icat etmedim, Kitap’ta yazılıdır” deyince, komutanın ilgisi artıyor, olayı tüm inceliğiyle öğrenmek istiyor. Bunun sonucunda Vahram’a her Pazar bir toplantı yönetmesi için izin veriyor. O bu tür gelişimlerin gerisinde her zaman Rabbi’nin duruma egemen olduğunu, çeşitli sorunlara el koyduğunu görüyor. Askerlik dönemi bu tür deneyimlerle dolu..
Askerlik yapanlar arasında kuşkusuz bazı ipsizler de var. Bunlar tanrısayarlığa katlanamıyor. “Gelin Vahram’a kıyak bir dolap çevirelim” diyerek toriğini çalıştırıyor. Bir kenara çekilerek rakı âlemi yapıyorlar gizlice. Vahram’ı da çağırıyorlar. O rakı içmeyi kabul etmiyor, ama aralarına katılarak Kutsal Kitap’tan okuyacağını bildiriyor. Günahlı yürekleri eriyecek sıradan değil! Dört kişi yerinden fırlıyor, Vahram’ı yakaladıkları gibi ağzına zorla rakı akıtıyorlar. Çok çetin bir görgü. Aralarından ayrılırken şeytanın acımazlığını düşünerek, onun pençesinde bocalayan günahlı insanlara daha da derin acı duyuyor. Kuşkusuz, iblisin gerçeğe karşı başvurduğu silahlardan biri de bu. Olayı subaya haber vermediğini görenlerden bazısı, “Korkağın birisin!” diyerek alayı sürdürüyor. Tanrı’nın Sözü yayılırken bazı durumlarda alay tepkisi gösterildiği çok gerilere gider (bkz. Habercilerin İşleri 17:32). Yalnız o önceki tiye alma daha hafifti.
Askerlerden biri ona sövgü sözleri söyletmeyi kafaya takar. Doğallıkla o, “Olamaz!” der. Ereğine kavuşamayan belalı onun kafasına bir yumruk indirir, burun kanaması olur. O yine subaya koşmaz, kin tutmaz. Mesih’in yaşamı ona geçmiş. Başka bir kezinde tepeden tırnağa bulaşık su dökerler üstüne. O, “Hamdolsun, ya Rab!” diye Tanrı’yı yüceltir. Bundan sonra, “Hamdolsun, ya Rab!” sesi duyulunca çevredekiler, “Yine papazın başı dertte!” demeye alışır. Sonunda bu çetin askerlik dönemi de kapanır. Geride bıraktığı tanıklıklar bol.. Onu sağ salim ocağına getirdiği için Rabbi’ne hamdeden kardeşler ve kız kardeşler sevinçte.. İnanlılar Tanrı bağlılığında gevşememiş, toplantıları bırakmamış. Sürekli vaaz eden biri olmamakla birlikte, Tanrı bağlılığında bir aile oluşturan kadın erkek dikkati duaya çevirmiş. Askerlikte onu koruyan ve kullanan Tanrı o duaları yanıtsız bırakmamış.
17. YENİ BAŞTAN HABER’İ YAYMAKTA
Ev toplantıları yepyeni hız ve ilgi toplar. Önceleri olduğu gibi pek çok kişi bunlara katılır. Murat Güreğyan gözü görmez bir genç. Ruhsal tanıklığını şöyle anlatır: “Evde oturmaktan canım sıkıldı, denize doğru yürümeye başladım. Hiç tanımadığım bir bayan yaklaştı, benimle konuşmaya koyuldu. Az sonra, bir evde yapılan dua toplantısına katılmayı istemez miyim, diye bir soru sordu. Sonradan adının Aznif hemşire olduğunu öğrendiğim bu kadını izledim. Nasıl olsa yapılacak bir işim yoktu. Tramvaya atladık, beni taa Ortaköy’e götürdü. Çok saygılı bir bey kurtarıcı İsa’nın sevgisini anlatmakta, O’nun göklerden beni kurtarmaya geldiğini belirtmekteydi. O gün günahlılığımı anlayarak tövbe ettim, Rab İsa Mesih’e imanla yeniden doğdum. Adının Vahram olduğunu öğrendiğim bu beyin konuşması, kemanını çalması, canlı ilahileri canımı sevinç dalgalarıyla coşturdu. Yıl 1947’ydi.” Murat benzeri ilk katıldıkları toplantıda tövbe edenlerin sayısı az değil!
Yeni yeni insanlar toplantılara katılıyor, içtenlikle Tanrı Sözü’nü dinliyor, birçoğu ruhsal canlılık buluyor. Önceki gibi, ayakta durulacak yer yok. Çokça Vahram vaaz etmekte. Bazı kez de Haralambos Bostancıoğlu’nun ‘Mesih’in İkinci Gelişi’ kitabından okumakta. Kadın erkek gözyaşlarıyla dinliyor, tövbenin ne biçimde olacağını sorarak aydınlanıyor, tanrısal kayrayı yaşamına kabul ediyor. Günahtan kurtuluş bulanlara Vahram kutsallığın gereğini, Kutsal Kitap’ı okumayı, dua etmeyi, günahlıları Rab’be çekmeyi öğütlüyor.
Onun yüreği kurtuluş bulmayanlar için öylesi yüklü ve ilgili ki, kişilerin böyle bir çekişten sıyrılabilmesi güç. Çoğu kez Kutsal Ruh onun aklını bir kişiye çeviriyor, o can kurtuluş buluncaya dek oruç tutarak dua etmesini buyuruyor. İman etmişken yeni yaşamda gelişmemiş, ruhsallıkta zayıf kalmışlar için onları mesh ederek dua ediyor. Yedikule Ermeni hastanesinde yaşlılar bölümünü sürekli ziyaret etmekte, sevgiyle ilgiyle yaşamı sönmek üzere olanlara yaklaşarak Tanrı’nın kurtarış yöntemini en basit dille anlatmakta, bu insanları tanrısal barışın ve esenliğin sevincine getirmekte. Bazıları kişisel, dinsel iyilik ve erdemlerini konu ettiklerinde onlara bir soru yöneltiyor: “Yetmiş, seksen, doksan yıl hiç günahsız bir yaşam yaşamayı başarabildin mi?” Vahram Ortadoğu ülkelerine gittikten sonra birçok yaşlı bir araya gelir, onun üstelemesiyle nasıl Mesih inanlısı olduklarıni sevinçle birbirine anlatır. Cenneti zenginleştirenlerdendir bu mübeşşir.
Müslümanlar üzerindeki etkisi neydi? En başta derin sevgi ve saygı. Herhangi bir Müslüman’la konuşmaya başlayınca ruhsal tanıklığını anlatır, günahlı biriyken, varlığının derininde doğrulukla donatılmayı ararken, İsa Mesih’in nasıl çarmıhta asılı olarak ona açıklandığını, günahlarını arıttığını, onu cehennemden kapıp cennete ilettiğini coşkuyla söyler, sonra da, Mesih’çe sağlanan kurtuluşun tekliğindeki özelliğe değinir.
Bir kezinde gerekli bir yoklama için Gureba hastanesine gider. Sekiz doktor ve asistanla karşılaşır. Hepsine Mesih’in kendisini günahtan arıttığını, sağlığa kavuşturduğunu anlatır. Doktorlardan biri bu olayın tarihsel kanıtını öğrenmekle ilgilenir. Başka biri Vahram’a sıra vermeden; “Evet, İsa şifa verendir” der. Böylece verimli bir tanıklığa kapı açılır. Karşılaştığı her fırsatı değerlendirmekten geri kalmayan bir Mesih tanığı..
Türkiye’de yaşlanarak Mesih’e ayrılan James K. Lyman, “Vahram’ın yaşamında en üstün özellik, İsa Mesih’e su götürür yeri olmayan bağlılıktır” dedikten sonra şunu eklerdi: “Vahram bana sonu gelmeyen gerçekleri öğretti, birçok konuda beni aydınlattı. İnsanlar ya ona koşardı –ki bu kurtarıcı Mesih’e koşmaları demekti– ya da ondan kaçardı. Buysa onların Mesih’ten, yeni yaşamdan kaçtığını simgelerdi; Yeni Antlaşma’da belirtildiği gibi: “Çünkü gerçekten, kurtulanlar arasında da mahvolanlar arasında da Mesih’in güzel kokusunu Tanrı’ya saçanlar bizleriz. Mahvolanlara ölümün öldürücü kokusu, kurtulanlara yaşamın yaşatıcı kokusu. Böylesi bir yükümlülüğe kim yeterlidir?” (II.Korintoslular 2:15,16).
18. YANLIŞ YORUMLANAN KOŞMACA
Böyle bir yaşamda birçok güldürücü olaya rastlamak doğaldır elbette. Vahram bir cemiyette oldukça kabarık bir topluluğa konuşmakta. Bazısı söylenenlerden hoşnut, başkalarıysa değil! İri yarı, güçlü kuvvetli biri yerinden kalkıyor, oturduğu sandalyeyle birlikte onu toparlayıp sokağa götürüyor, oracıkta bırakıyor. Bazıları kahkahadan kırılıyor, bazılarıysa derininde sıkılıyor.
Kınalıada’da bir toplantıya katılmış. Daha önce tövbe etmiş bir kadın da oraya geliyor. Kocası küplere binmiş. Karısına, “Bu tür yerlere kesinlikle gitmeyeceksin!” diye kesin uyarıda bulunmuş. Ama o ruhsal değerlere öylesi acıkmış ki, her ne pahasına olursa olsun gitmeyi kararlaştırmış. Toplantının bitişinde vapura sadece birkaç dakika var. Vahram ivedilikle, “Hoşça kalın” diyerek iskeleye doğru hızla koşuyor. Meğer kadının kocası dışarıda pusu kurmuş. Onun kapıdan çıktığını görünce ardına düşüyor. Vahram koşuyor o koşuyor; ama yetişemiyor. Ah onu bir yakalayabilse! Öyle temiz bir patak çekecek ki; nereden geldiğini bilemeyecek. Vahram’ın bu kovalayıştan haberi bile yok; sadece vapura yetişebilmek için var gücüyle koşuyor. Sonunda zar zor vapura atlıyor, vapur kalkıyor. Adam onu yakalayamamaya karşın böylesi korkuttuğunu düşünerek kendini avutuyor; derin zevkle başarısını herkese yayıyor: “Onu öyle bir koşturdum ki, dört yanı deniz kesilmişken, kendisini güçlükle vapura fırlatabildi. Talihi yaver gitmeseydi dayaktan sırılsıklam edecektim zavallıyı!” Olayın içyüzünü çok iyi bilen kadınlar kıs kıs gülmekten kendini alamaz. Vahram gelişimi duyunca, onu kötülükten kurtardığı için Rabbi’ne hamdeder, kendisini pataklamaya koşanın kurtulması için dilek yükseltir.
Adalara, Boğaz’a, Üsküdar’a, Kadıköy’e vapur yolculukları Tanrı’nın müjdesini yaymaya çok elverişli birer fırsat.. Çoğu kez tek kişiyle açılan konuşma yavaş yavaş başkalarını da içine çeker, neredeyse bir genel toplantı oluşur. Önceki gibi sürdürülen kitap satışları birçok dostluk konuşmasına giriş görevi yapar, Kutsal Söz yayılmakta, hem de kesesine ufak bir gelir sağlanmakta. Tepki çeşit çeşit, Kutsal Kitap satın alanlar, ilgilenenler, direnenler, eğlenenler, vb.
Adalardan birinde vapur beklemekteyken gözü varlıklı bir Rum’la eşine takılır. Kısa bir duadan sonra bu çifte yaklaşır, Rumca bir İncil parçası sunar. İlgilenmezler. Beş dakika geçer, bu kez de Süleyman’ın Özdeyişleri’ni sunar. Kadın şöyle bir göz gezdirince ilgilenir; karşılığını ödeyip satın alır. Vahram bir kenara çekilip dua ettikten sonra yeniden o çifte yaklaşır, bu kez tüm İncil’i satar. Kendisiyle yolculuk eden bir arkadaşı, “Halinden memnun bu varlıklı insanların ilgisizliğini nasıl alt edebildin?” yolunda bir soru sorar. O, “Kendisine yakardığım Tanrı’nın gücü!” der. İnsanlara yaklaşmadan önce Tanrı’ya yaklaşmak her durumda onun başvurduğu yöntemdir.
Kutsal Kitap satışı en azından bireyleri düşündürür. Bazıların pazarlığa kalkıştığı da olur. Ama Şirket’çe kararlaştırılan fiyatın altında indirim yapabilmenin olanaksızlığı karşısında güler yüzle bundan daha ucuz bir fiyat düşünülemeyeceğini vurgular. Bu satışların açığının inanlıların cebinden karşılandığını da sözlerine eklemekten geri durmaz. Genellikle hem alıcının gönlünü kazanır, hem de Tanrı Sözü’nün okunması için isteklendirmede bulunur.
Vahram’ın elinde keman, Artaki’nin ağzında armonika, bir açıklıkta hem müzik çalarak ilahi söylüyorlar, hem de Tanrı’nın müjdesini duyuruyorlar. Kalabalığa bir polis memuru katılıyor, gelişimi izliyor. Az sonra herkes ayrılıyor. Bunca kişiye Tanrı bildirisini iletmek Tanrı’nın açtığı güzel bir kapı. Polis memuru Vahram’ı tanıyor, nerede kaldığını da biliyor. Aradan kısa bir süre geçince kapı çalınıyor. Aynı polis biraderleri karakola çağırıyor. “Komiserim!” diyor. “Bu insanlar halkı başlarına toplamış İsa’yla Musa’ya ilişkin vaazlar veriyor.” Komiser çok ciddi tutumla, “Öyle bomboş gezerek İsa’yla Musa’ya ilişkin konuşacak yerde para getiren bir işe verin kendinizi!” diyor. “Para yokluğunda Musa’nın, İsa’nın yararı ne olabilir?”
Vahram, “Komiser Bey!” diye söze başlıyor, “Para iyi şey ama hiç kimseyi sonsuza ulaştıramaz. Yaydığımız müjdeye gelince, iman eden kadını erkeği sonsuzun parlaklığına götürür.” Bu sözler komiseri yatıştıramaz. “Bunlar kafadan kontak!” der ve şöyle devam eder: “Bakın, ülkede yasalar var. Hakkınızda ne gerekiyorsa onu yapacağız.” Onları suçlamasız savcılığa göndermek istemediğinden, rafta duran anayasa kitabına uzanıyor, dikkatle inceliyor. Tüm kitabı elercesine araştırıyor. Tuhaf şey, olacak gibi değil! Bu türden uğraşların suç olduğuna hiç bir yerde rastlayamıyor: “Musa ile İsa hakkında bir yasa yok, onları neyle suçlayarak savcılığa göndereyim?” sözleriyle ikisini de serbest bırakıyor. Laiklik ilkesini anlayan ve bu uygulamayı kovalayan bir komiserin önüne getirilmeleri de Rab’bin tasarısı..
Adam onlara para getiren bir işe verilmeyi öneriyordu. Gerçekten Vahram parasız biriydi. Kız kardeşinin evinde yaşardı; kardeşler, kız kardeşler çokça kendisini yemeğe alıkoyardı. Çoğu kez cebinde tramvaya atlayacak para bile bulunmadığından, toplantılara yaya giderdi. Kaldığı ev Topkapı’daydı. Yaz vaktiydi. Gedikpaşa’da bir dua toplantısına katılması gerekiyordu. On kuruş olan tramvay biletine yetecek parası yoktu; yürümeliydi. Dua ederek yürüdü; bir saat sonra o eve ulaştı. Otuz kişi kendisini beklemekteydi. Çok canlı, içtenlikli bir toplantıdan sonra herkes ayrılırken yaşlı bir hemşire onun elini sıktı, biraz bozuk para sıkıştırdı. Bununla tramvaya atlayıp Topkapı’ya bol bol gidebilecekti.
Başka bir gün Gedikpaşa’da çok sevindirici bir toplantı oluyordu. Mevsim kış, hava soğuktu. Son tramvay 00:50’deydi. Toplantı uzadıkça uzadı. Tramvay kaçmıştı. Yaşlı bir hemşirenin kapısını çalarak yatılacak bir yeri var mı diye sordu. Kadının fazla yatağı yoktu. Başka bir kapıyı çaldı. Bu kadın, “Kocamla yatmak istersen ben yerde yatabilirim!” sözleriyle onu içeri aldı.
19. İMANLA DOĞRULUĞA KAVUŞMA GÖNENCİ
Bir kadın sekiz yıldır Rab’bi aramakta. Öylesi içtenlikli bir arayışta ki, tüm geceyi kiliselerde geçiriyor, mumlar yakıyor tozla kaplı çatı altında yatıyor, sabahlara dek dua dilek yakarıyor, yine de kovaladığı esenliği bulamıyor. Tanrısı’yla barışa kavuştuğunu, sonsuz yaşam güvenliğine girdiğini hiçbir yolla bilemiyor. Bir gün yolda yürürken sırtında bir küfe kömür taşıyan bir hamal görüyor. Adam ruhsal içerikli bir ilahi mırıldanıyor. O ağır yük altında yol aşmaya çalışan hamalın Mesih bağlısı olabileceğini düşünüyor. Belki de bana Tanrı yolunu açıklayabilir umuduyla, “Yükünü bıraktıktan sonra evime gelebilir misin?” diyor.
Emekçi insan eve varınca kadın, “İnsanı cennete götüren yolu biliyor musun?” diye soruyor. Hamal ona azizler gibi olmak gerektiğini anlatıyor. Bu aşamaya çıkabilmek için de kiliseye gitmeli, yüzüstü yere serilmeli, bol sadaka vermeli, oruç tutmalı, hep dua etmeli, kötülükten sakınmalı. Kadın, “Bunlara benzer işleri sekiz yıldır yapmaktayım, yine de cennete gidebileceğimi sanmıyorum” diyor. “Onların yerine sana gereken iyiliği sunayım!” Bu sözleri söyleyerek hamalın saçlarını, tırnaklarını kesiyor, sakalını traş ediyor, bitle dolu gömleğini ateşe atarak yepyeni bir gömlek veriyor, eline para sıkıştırıp onu en yakın hamama salıyor. Tüm bu hayır işlerinin ardından canına aradığı esenliğin geleceğini umuyor. Düş kırıklığı bir kez daha sırıtıyor; umutları yeşerecek yerde sert bir kış rüzgârı esercesine soğukluk iliklerinde duyduğu ruhsal bir titreme gibi onu eziyor.
Azizlerin yaşam öykülerini okumaya başlıyor: “Tümü güzel, sürükleyici, çarpıcı ama bana nasıl bir pay gelebilir bunlardan?” Bir gün kız kardeşini görmeye gidiyor. O sevinçli bir haberi verircesine, “Çok ilginç biriyle tanıştım” diyor. “Şu anda yaşayan bir aziz. Onu senin evine getireyim mi?” Kadın merağından çatlayacakmışçasına, “Aman, ilk fırsatta onu bulup bana getir!” diye içtenlikli dileğini açıklıyor. Kız kardeş Vahram’ı görünce, “Hemen ablama gitmemiz gerekiyor” diyerek önünde ivedi bir sorun bulunduğunu ona bildiriyor. O bu tür çağrılarla daha önce nicelerin yardımına yetişmiş.
Vahram eve varınca ilk sorusu şu: “Günahın var mı?” Kadın, “Tam derdime değdin” diyerek içini dökmeye başlıyor: “Günahım hem çok, hem de ağırlığı altında eziliyorum; nasıl özgür edileceğimi bilemiyorum. Yapmadığım iyilik kalmadı.” Vahram güzel sesiyle bir çağrı ilahisi söylüyor; ardından da, Tanrı’nın sevgi olduğunu, Oğlu İsa Mesih aracılığıyla günahlıya kurtuluş sunduğunu açıklıkla anlatıyor. Kadın sanki yeni dünyalar bulmuş birisi gibi, “Anlıyorum, anlıyorum!” diye sevinç sesleri yükseltiyor: “Şu anda kurtaran Mesih’e iman ediyorum, sunduğu affa ve esenliğe sarılıyorum.” Yıllardır gökte aradığını yerde buluyor, kurtuluş gönencine o da kavuşuyor. “Kabul ettiğim zaman seni işittim,kurtuluş gününde sana yardım ettim” (II.Korintoslular 6:2).
Bu adam salt günahlıları Tanrı kayrasına getirmeyi kovalayan biri değil. Bir vakitler iman etmişken iman doğrultusundan kayanları, yeniden günaha, maddesel dünya sevgisine katılanları Rab’be geri yöneltmek özlemiyle çalkalanan bir Tanrı işçisi. İmanı bağlılığı soğuyan birine ilişkin bilgi edinince, dua ettikten sonra ilk fırsatta onu ziyarete koşar. Kutsal Ruh’un yönetimi, Kurtarıcı’nın derin sevgisiyle o kişiye yaklaşır. Mesih’in yenilenen sevgisiyle canlandırılan düşmüş birçok inanlıyı Rab’bin tazelediği sevince kavuşturur.
Anadolu’dayken Mesih’e iman etmiş, sonradan bağlılığı gevşemiş birinin İstanbul’a geldiğini öğrenir. Onun zevk u sefa ardına kapıldığını duyar. Adam bu arada bir tanıdığını araştırıyor. Bu kişinin nerede bulunduğunu sadece Vahram’m bildiğini duyunca, istemeye istemeye gidip kapısını çalar. O diz çökmüş dua etmekte. Kapıyı açınca, sevinç aşılayan aydınlık saçan yüzüne bakan ziyaretçi etkilenir. Vahram duaya dururken sanki göklere aktarılırdı. Bu adam hemen oracıkta günahlılığının eleştirisine düşer, kendisine de aynı sevinci ve parlaklığı versin diye Kutsal Ruh’a dua eder. O güne dek sürdürdüğü yolu bırakır, tövbe eder. İkisi birlikte dua için diz çöker. Bu düşmüş inanlı yenilenir, Mesih’e bağlılık vaadini yineler. Artık İncil’ini bile beraberinde taşımıyormuş. Vahram ona yeni bir İncil sunar. O gayrı bunu elinden bırakmaz, o günü hiç unutamaz. İmanı sarsılanları diriliğe getirmek onun da kovalayışı olur. “Bazı duraksayan kişilere acımayla davranın“ (Yahuda 22). “Bana kurtarışının sevincini geri ver” (Mezmur 51:12).
Suzan hemşirenin başka bir hemşireye karşı kırgınlığı var. Yüreğinin üzüntüsünü Vahram’a açıklar. O, “Hemşire!” der. “Kırgınlıkların gelmesi doğaldır; onların gitmesiyle ilgilenmeliyiz. Ben tövbe edince hiç kimseye karşı kırgınlık taşımamayı Rabbim bana belirtti. O senin de Rabbin’dir. Sözü’ne kulak ver.” Suzan’ın yüreğindeki uğraştırıcı ve bocalandırıcı kırgınlık buhar gibi uçuverir.
Vahram’ın ruhsal hizmeti erkekleri de kadınları da eşit oranda etkiledi. Yüzlerce kadın onun ağzından çıkan kurtuluş haberini imanla değerlendirerek Mesih’e bağlandı. Hiç evlenmeyen bu adam sayısız kadına Mesih’in somut hizmetini sundu, Tanrı hükümranlığında kadına verilen öneme ilişkin kesin güvenlik sağladı. Onun için şu açıklamayı pek de abartmaya kaçmadan yinelemek yanlış olmaz: “Bu uğraş iki yıl sürdü. Sonunda Asya’da yaşayan herkes –Yahudi olsun, Yunanlı olsun– Tanrı Sözü’nü duydu” (Habercilerin İşleri 19:10). Elbette Vahram’ın uğraşları pek çok yılı kapsadı.
20. ERKLE DEĞİL, GÜÇLE DEĞİL
Sungurlu’dan İstanbul’a iş güvenliği bulmaya gelen o gencin derininde hiç sönmeyen bir istek ve arayış kendisiyle birlikte geldi. İstanbul’da giderek yoğunlaşan içtenlikli kovalayış en sonunda ona yüce Tanrı’yı bilme, O’nun kayrasına, güvenliğine girme gönencini getirdi. Kutsal Ruh bir vakitler arayanı, onun gibi aramakta olan sayısız canı aynı sevinç ve gönenç aşamasına getirmek için kullandı. Gerçeği anlayıp ona sarılan, niceleri aynı gerçeğe yöneltti, sayısız yaşama sonsuz güvenliğini iletti. Sonunda şaşılacak bir intibah (Ruhsal Uyanış) geldi. İntibah kentin bir köşesinden öbürüne, bir evden öbür eve sıçradı. Hiçbir insansal örgütten yöneltilmeyen, siyaset, ticaret düşünceleri gütmeyen, bir din gücünden beslenmeyen ruhsal uyanış para pul yeteneğiyle değil, Kutsal Ruh’un yetkisi ve yeterliliğiyle gelişti, kadını erkeği tanrısal sıcaklığa çekti. Ruhsal bilgisi bir din bağlantısından ileriye gitmeyen, çoğu durumda acınılacak duruma kaymış nice varlıktan günahla günahın oluşturduğu bozukluğu giderdi. İnanç ilişkisini doğal aklın kavrayamayacağı aşamalara çıkardı; düşük yaşamları bambaşka yararlılığa getirdi; çünkü Kutsal Ruh’un yeterliliğine güvendi o.
Ruhsal uyanış sonucunda oluşan toplantılar, yeni yaşamın etkin tanıklığını paylaşanlarca, önceki çarpık çurpuk gidişin İsa Mesih tarafından nasıl değiştirildiğine tanıklık edilen canlılık katılımları.. Biricik gereç ve gösterge Tanrı’nın Kutsal Sözü, hazır bulunan tek güç Kutsal Ruh, yaşam yeniliğini doruklaştıran yetki ve etki kurtarıcı İsa Mesih. Vahram’ın ona bağlı olduğu Tanrı, üç özellikte tek Tanrı’dır. O çok sağlam üçlükçüdür. Kutsal Ruh, Baba ve Oğul (Teslis) eşit nitelik taşıyan göksel Kişi’dir. Yaratır, kurtarır, kutsar, esinler, eğitir, güçlendirir. Sonunda da herkesi yargılar. Ruhsal hizmette O’nun sesini, yönetimini tanımak dinlemek temel yükümlülüktür; yaşamda, sonsuzda yenginin kesin göstergesidir. Kutsal Söz’de dendiği gibi,
“Çünkü savaşımızın silahları dünyasal silahlar değil,
Tanrı gücüyle kaleleri yerle bir edebilen,
boş tartışmaları yıkabilendir.
Hem de Tanrı bilgisine karşı caka satan
her büyüklenme duvarını yıkar, her tür savlama
kurnazlığını tutsak edip Mesih’in buyruğuna bağımlı kılar”
(II.Korintoslular 10:4,5).
Tanrı’nın Eski Antlaşma’da Zekarya peygamber aracılığıyla söylediği söz gerçekleşiyordu:
“Erkle değil güçle değil, salt Ruhum’la.
Ordular’ın RAB’bi bildiriyor…
Çünkü kim küçük işler gününü aşağı görür?”
(Zekarya 4:6,10).
Kutsal Ruh’un üstün etkisini bilen bir Tanrı bağlısı, Mesih öğrencisi.. Vahram’ın göksel hizmette başarısı, Tanrı Sözü’nü kesin desteği olarak tanıması, her durumda ona değinmesi, güçlüklerde onu yöneten, eğiten yetki niteliğinde yüceltmesindedir. Kutsal Kitap ademoğluna her an konuşan somut güvenilir destektir. Onu satarken, dağıtırken, bellekten söylerken ya da vaaz ederken, ne denli etkin ve yetenekli olduğunu bilen bir insan. Yaşamındaki ayrımlı deneyimler bu ilkeyi kanıtlamakta. Bu yüzden birine, “Bak ne yazılıdır” deyince, Tanrı’nın ağzından o anda çıkan bir sözü güvenlikle yansıtmaktadır. Konuşmaları daima Kutsal Söz’den alınan gerçeklerle et ve kemik olur. Kutsal Söz’ce desteklenmeyen hiçbir konunun lakırdısını bile etmez. Hiç eğitimi olmayan, tanrıbilim okumayan, bu sıradan klasiklerle tanış olmayan, diller bilmeyen bu Tanrı işçisi birçok düşünür ve aydınla bir araya gelip en ileri konulara yaklaşabilirdi. Çünkü esinleyicisi Tanrı’nın Sözü, eğitmeniyse Tanrı’nın Kutsal Ruhu’dur. Bunun yanı sıra da daima istekli bir yürek.
Bu bağlılıkta, basit ama özlü yapıtlar düzenlemeyi de öğrenmişti. Bunları okuyarak dinleyicilerini tövbeye, yeniden doğuşa çağırırdı. Boş vakit, vakit öldürme türünden tedirginliklere olanak bırakmazdı. Ya dua eder, ya da cebindeki boş kâğıtlara yeni bir yapıtı karalardı. Gönenç bulduğu her kutluluğu başkalarıyla paylaşmak onun ilkelerindendi. Tanrı’ca açıklanan bir gerçeği ya da bilgiyi başkasına iletmek yüreğine sevinç getirirdi. Yeni iman etmişleri tanrısal gerçeklerde eğitmek başta gelen kovalayışıydı. Öğrettiği gerçeklerin önde geleni, daima dua eden bir inanlı olmaktı. Yeni iman edenlere dua edilecek konular sunar, benim için dua edesin diyerek kişileri ruhsal yükümlülük altına kor, böylelikle dua etmeyi öğretirdi. Psikoloji bilgisi yoktu, ama en derin özelliklere seslenmeyi tüm inceliğiyle başarırdı.
Mucize Rabbi Mesih’in gücüyle şifa sağlandığına kesin imanı vardı. Ama hiçbir zaman bir ‘şifacı’ olarak bilinmedi. Böyle bir nitelemeye kesinlikle itiraz edecekti. Herkesin dua ederek tanrısal şifaya araç olabileceğine inanırdı. Suzan hemşire yeni bir inanlıydı. Bir gün onun evine giderek kulağı ağrıdığını, elini oraya koyarak Rab’be imanla dua etmesini diledi. İsteği çok derin imandan kaynaklanıyordu. Aynı imanı yeni hemşireye aşılayabilmek amacını gütmekteydi. Ertesi gün Suzan’ın evine gelerek, “Dua ettiğin kulağı Rab iyi etti bile” diye yüreklendirici bilgiyi ona iletti.
Ev toplantılarından birinde hatırı sayılır bir para toplanmıştı. Parayı kardeş ve kız kardeşlere göndererek, “Gereksinimli bir aileye yardım için kullanın” dediler. Hasköy’deki kilisede yılbaşı gecesi dua toplantısı olacaktı. Havanın çok karlı olmasına karşın, mezarlıklarla çevrili bu yere birçok kişi gelmişti. Çevredeki komşular da toplantıya çağrılmıştı. Sokakta ev soruşturmakta olan bir çocuğa rastladılar. Ne yazık! O ev daha yeni çökmüş, içindeki aile bir mağaraya sığınmış! Tüm toplantı ertelendi. Hemen epey ıraktaki çarşıya seğirterek alabildikleri kadar yiyecek satın aldılar, gelip kanatları düşük aileye armağanları sundular. Zavallılar, gözlerine inanamıyordu. “Siz Tanrı’dan gönderilen meleklersiniz” diyorlardı. Kardeş ve kız kardeşler sosyal sorumlulukların ruhsal tanıklıkla atbaşı beraber gittiğini kanıtlıyordu. Vahram, “Geçirdiğim en sevinçli yılbaşı gecesiydi o” dedi. Bu Tanrı işçisine sosyal yükümlülükler ruhsal hizmetle atbaşı beraber gider.
- Halep’te Radyo Dalgası Gibi Yayılan Söz
- Amman’da Ruhsal Uyanış
- Jübile Yılında Sanıyorum Kendimi
- Ruhsat Uyanışın Boyutları
- Yüreklerinizi Katılaştırmayın
- Ürdün’deki Ruhsal Uyanışla İlgili Canlı Anılar
- Ve Kutsal Kent Yeruşalim’de
- İstanbul’a Dönüş
- Ürdün’ü Son Ziyaret
- Başka Kara Parçalarına